Günümüzde Ortadoğu’daki jeopolitik dengeler, birçok ülkenin dış politikasını şekillendirmekte ve bu bağlamda İsrail’in bölgesel güç olma arzusu sıkça tartışılmaktadır. Foreing Policy dergisinin son analizine göre, İsrail’in bu hedefi çeşitli iç ve dış faktörler tarafından ciddi şekilde engellenmektedir. Bu makalede, İsrail’in bölgesel güç olma çabasının temel gerekçeleri ve karşılaştığı zorluklar detaylı olarak ele alınacaktır.
İsrail, tarihsel olarak hem güvenlik kaygıları hem de nüfuz artırma arzusu ile hareket eden bir ülkedir. Özellikle son yıllarda, İran’ın bölgedeki etkisini artırması, Arap Baharı sonrası oluşan belirsizlikler ve Suriye’deki iç savaş gibi durumlar, İsrail’in askeri ve diplomatik stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden olmuştur. Ancak, bu stratejilerin uygulanabilirliği ve sürdürülebilirliği daha derin bir tartışma konusudur.
İsrail’in bölgesel güç olma isteği, yalnızca askeri üstünlük ile sınırlı değildir. Ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda da bu gücü elde etme çabaları sürmektedir. Fakat, Filistin meselesi, İsrail’in uluslararası toplum tarafından kabul görmesini sürekli olarak zorlaştırmakta ve çeşitli yaptırımların önünü açmaktadır. Uluslararası alanda yaşanan bu ciddi sorun, İsrail’in bölgesel güç olarak kabul edilmesini engelleyen en büyük engellerden biridir.
ABD’nin, özellikle Trump döneminde, İsrail’e sunduğu destek, başlıca faktör olarak öne çıkmaktadır. Ancak, bu koşullar altında bile orantılı bir güç olarak kabul edilmek, dış destekten bağımsız bir gözlemci perspektifi gerektirmektedir. Son yıllarda, bazı Arap ülkeleriyle kurduğu ilişkiler, İsrail’in güçlenmesine katkı sağlamış olsa da, bu durum geniş ölçekte bir bölgesel güç olma hedefini gerçekleştirmekte yetersiz kalmaktadır.
Özellikle Arabuluculuk girişimleri ve ticaret anlaşmaları, kısa vadeli kazançlar sağlasa da, Ortadoğu’daki tarihsel gerilim ve savaşlar göz önüne alındığında kalıcı bir çözüm sunmamaktadır. Dolayısıyla, bölgedeki ülkelerin çoğu, İsrail’in bir güç olarak ortaya çıkışını, tarihi ve güncel sebeplerle tehdit olarak görmekte ve bu durumu dengelemeye çalışmaktadır.
Öte yandan, birçok ülkede artan anti-Semitizm ve güvenlik endişeleri, İsrail’i uluslararası alanda yalnız bırakmakta ve bu yalnızlık, bölgesel güç olma hayallerini daha da zorlaştırmaktadır. Nitekim, bu durum, İsrail’in karşısında durduğu diğer güçlerin, stratejik ittifaklar kurmasını kolaylaştırmakta ve sonuç olarak, mevcut jeopolitik dengelerin İsrail aleyhine değişmesine neden olmaktadır.
Özetlemek gerekirse, Foreing Policy’nin vurguladığı üzere, İsrail’in bir bölgesel güç olarak kabul görmesi birçok faktör tarafından engellenmektedir. İki devletli çözüm beklenirken, bölgedeki barış görüşmeleri çoğunlukla çıkmaza girmektedir. Bu durum, İsrail’in hem iç hem dış dinamikleri dikkate alarak stratejilerini yeniden değerlendirmesine yol açmaktadır.
İsrail’in gelecekteki durumu, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde daha dengeli, adil ve kapsamlı bir barış sürecine bağlıdır. Ancak, geçmişteki olayların ışığında, bu sürecin ne kadar gerçekçi olduğu ciddi bir tartışma konusudur. Bu yanıyla, İsrail’in bölgesel güç olma yolundaki mücadelesi yalnızca askeri ya da siyasi bir mesele değil, aynı zamanda derin bir toplumsal yapı ve psikoloji meselesidir.
Bu bağlamda, tüm bu faktörler bir araya geldiğinde, İsrail’in bölgesel bir güç olma hedefinin, hem ulusal hem de uluslararası çatışmalara ve çıkmazlara kurban gidebileceğini söylemek mümkündür. Gelecek, bu denklemin nasıl çözüleceğine ve hangi yöntemlerin benimsenmesine bağlı olarak şekillenecektir.